Türkiye

‘AB’nin lokomotif ülkeleri de birliğin varlığını toplumsal olarak tartışmaya başladı’

Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier, geçen hafta Türk-alman ilişkilerinin 100’üncü yıldönümünü fırsat bilerek Türkiye’ye üç günlük ziyarette bulundu. Steinmeier’in yanında getirdiği döner ustası ve 60 kiloluk döneri keserek verdiği görüntü Türkiye kamuoyunda çok tartışma yaratırken, ülkesinin İsrail-Filistin krizindeki tutumu nedeniyle İstanbul ziyaretinde Gazze protestolarının hedefi oldu.

Almanya’da Cumhurbaşkanı olarak sembolik konumda bulunan ve yürütmede rolü olmayan Steinmeir’in ziyaretiyle Türk-Alman ilişkileri bir kez daha gündeme taşındı. En başta Almanya’da haziran ayında yürürlüğe girecek olan çifte vatandaşlık yasası. Almanya bir süredir Türkiye’den kalifiye emekçileri cezbetmek için kolları sıvamışken, bu yasa Almanya’da yaşayan ve göçmen içinde en büyük oranı temsil eden Türkleri de yakından ilgilendiriyor.

Steinmeier’in Türkiye ziyaretinin Almanya kamuoyu ve Almanya’da yaşayan Türklere yankıları ve eli kulağında olan çifte vatandaşlık yasasını Almanya’da yaşayan siyaset bilimci ve AB uzmanı Kanal Avrupa programcısı Erdal Tekin ile konuştuk.

‘Alman kamuoyunda büyük bir tartışma olmadı’

Erdal Tekin’e göre, Steinmeier’in Türkiye ziyaretinin zamanlaması Alman kamuoyunda eleştirilse de Cumhurbaşkanı olarak ‘sembolik’ konumuyla yürütmede yetkisi olmadığı için son tahlilde ülkede tartışma yaratmadı.

“Bir şeyin tespitini yapmak lazım: Almanya siyasi sistemi gereği, Cumhurbaşkanı Türkiye’de olduğu gibi geniş bir yetkiye sahip değil. Yürütme işlevi yok. Sembolik bir konuma sahip ve dış ziyaretlerde devleti temsilen bulunuyor. Almanya Cumhurbaşkanı gelip de orada birçok şeyin kararını vermek veya istişare yürütmek gibi yetkilere sahip değil. Ama şu var: Almanya, kıta Avrupa’sında olmayan ama yalnızca Almanya’da olan bir siyasi kültüre sahip. Almanya’da uluslararası veya iç siyasette bir gelişme, kamuoyunda günlerce tartışılır. Çok sert eleştiriler de olabilir. Ama Alman siyasal kültüründe bir esas vardır: Bu tartışmalara en son cevabı, yürütmenin başı olan Başbakan verir ve tartışmayı sonlandırır.

Steinmeier, Türkiye ziyareti öncesinde Alman kamuoyunun belli kesiminde ve siyasi partilerinden Sol Parti, AFD, Hristiyan Demokratlar ve Yeşiller Partisi içindeki bir grup tarafından, ziyaretin zamansız olduğu sebebiyle eleştirildi. Kendisi Sosyal Demokrat Parti’den gelen bir geleneğe sahip. Zamanında dışişleri bakanıydı. Bu tür bir eleştiriye maruz kaldı. Fakat bu eleştiriler ışığında Türkiye ziyaretini yaptı, geri döndü ve Alman kamuoyunda büyük bir tartışma olduğunu ifade edemem. Sayın Steinmeier Türkiye ziyaretinden sonra memnun kaldığını ve ziyaretin verimli geçtiğini ifade etti. Tek cümleyle bunu söyledi.”

‘Avrupa’da ve Almanya’da da Gazze için protestolar yapılmak isteniyor fakat izin alınamıyor’

Almanya’nın Gazze krizinde siyasi pozisyonunu İsrail’den yana açıkça ilan ettiğini anımsatan Tekin, bu konuda Türkiye liderliğiyle fikir ve söylem ayrılığının bilindiğini vurguladı. Tekin, Almanya’da ve Avrupa’da da yönetimler ile halkların tutumları arasında farklara dikkat çekti:

“Tabii ki Alman Cumhurbaşkanı’nın ziyareti öncesinde, Türkiye’nin İsrail’e yönelik söylemleri ve Gazze’de yaşananlara karşı tutumu, kamuoyu ve siyaset kurumu nezdinde değerlendiriliyordu. Ancak Almanya’da siyaset kurumu, Gazze-İsrail savaşında tarafını İsrail’den yana net bir şekilde belli etmiş ve İsrail’i desteklediklerini söylemişti. Alman Dışişleri Bakanı da bu konuda çok net konuşmuştu. Bu daha sonra kamuoyunda tartışıldı ve söylemin doğru olmadığı ifade edildi. Fakat Alman siyaset kurumu çok net bir tavır takınsa da, Avrupa halkları İsrail’in sergilediği tutumu net bir şekilde eleştiriyor. Yani bu şekilde kontrolsüz bir saldırının ve sivil topluma zarar verilmesinin doğru olmadığını ifade ediyorlar. Bu konuda gerekli protestolar yapılmak isteniyor fakat müsaade alınamıyor. Siyaset kurumuyla kamuoyunu karşı karşıya getirdiğimizde, iki farklı görüşün olduğunu net bir şekilde görebiliriz. Alman Cumhurbaşkanı ile Türk Cumhurbaşkanı’nın basın toplantısında Steinmeier çok sakindi. Ama Sayın Erdoğan’ın İsrail’e ve ABD başta olmak üzere Batı devletlerine yönelik sert ifadeleri vardı. Ama Sayın Steinmeier, Sayın Erdoğan’ın bu eleştirilerine cevap vermedi. Doğru veya yanlış olduğuna değinmeden kendi söylemlerini yürüttü. Ama Alman kamuoyu nezdinde bu ziyarete ilişkin bir tartışma olduğunu söyleyemeyiz. Bu ziyarette Sayın Steinmeier olumlu bir şekilde ayrıldığını ifade etti.”

‘Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli toplum bu ziyareti önemsiyordu’

Alman Cumhurbaşkanı’nın Türkiye seyahatinin Almanya’daki Türk toplumu tarafından ilgiyle takip edildiğini aktaran Tekin, ziyarete ilişkin olumsuzluğun medyaya yansımadığını da söyledi:

“Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli toplum bu ziyareti önemsiyordu. Dikkatle de takip etti. Ama tabii ki oradan çıkan herhangi bir mesaj, somut olgu vs. çerçevesinde gelişmeleri değerlendirmek çok zor. Gündem tabii ki Gazze, Ortadoğu, AB-Türkiye ilişkileri, Almanya-Türkiye ilişkileri. Federal İstatistik Dairesi’nin resmi rakamına göre Almanya’da 2 milyon 581 bin Türkiye kökenli toplumun mevcut durumu da konuşuldu. Almanya-Türkiye ilişkilerini zedeleyecek veya olumsuz yönde etkileyecek herhangi bir unsur, ne Steinmeier ne de Alman kamuoyu tarafından dillendirildi.”

‘Çifte vatandaşlık yasası geç kalmış bir adım, Türk toplumunun siyasete katılımını artıracak’

Almanya’ya Türkiye’den işgücü göçünün 1961’de başladığını hatırlatan Tekin, Türk göçmenlerin Alman ekonomisine katkısının 30 milyar Euro’yu geçtiğini söyledi. Tekin’e göre Almanya’nın hazırladığı ve 27 Haziran’da yürürlüğe girecek olan çifte vatandaşlık yasası olumlu olsa da geç kalınmış bir adım. Tekin bunun arkasında Almanya’da kalifiye iş gücüne duyulan ihtiyacın yattığını vurguladı:

“1961 yılından itibaren Almanya’ya emek göçü söz konusu oldu. Günümüzde Federal İstatistik Dairesi’nin verilerine göre 2 milyon 581 bin Türkiye kökenli toplum Almanya’da yaşıyor. Ve bu toplum, Almanya’nın sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel ve sosyo-politik yapısına çok önemli katkılarda bulunuyor. Bu toplumun içinde yaklaşık 80 bine yakın küçük, orta ve büyük ölçekli olmak üzere iş yeri sahibi var. Bu 80 bin işletmede yaklaşık 360-370 bin insan istihdam ediliyor. Alman ticaretine etkin katkısı yaklaşık 30 milyar Euro. Bunlar ciddi rakamlar. Ciddi unsurlar. Ve 60 yılı aşkındır göç hikayesi olan bu toplumun sosyal devlet yapısıyla uluslararası camiada örnek teşkil eden 21. Yüzyıl Almanyası’nda, göçmen nüfusun çoğunluğunu oluşturmasına rağmen temel yasalara değil göçmen yasalarına tabi olması tartışılan bir konu. Biz bu ülkenin artık asli unsuruyuz. Bir göçmen toplumu değiliz. Biz bu ülkeye istihdam sağlıyoruz, katma değer sağlıyoruz, akademisyen sağlıyoruz, entelektüel gruplarımız var ve iş dünyasında ciddi bir konumdayız.

Çifte vatandaşlık yasası, 27 Haziran’da yürürlüğe girecek olan işgücü-göç yasasına paralel olarak hayata geçirilecek. Aslında geç kalmış bir yasa. Almanya bunu işgücü-göç yasasına paralel olarak yapmak zorunda kaldı. Çifte vatandaşlık yasasının gündemlerinde olması söz konusu değildi. Ancak birçok sektörde kalifiye insana ihtiyaç duyulduğu için çifte vatandaşlık yasasını hayata geçirme kararı aldılar. Örneğin İstanbul’daki bir doktorun Almanya’ya gelmek istediğinde sorduğu ilk soru, ‘Ben orada nasıl kalacağım’ oluyor. Başta vatandaşlık olmak üzere bu soruluyor. İşte bunu çözmek için Almanya, 27 Haziran’da çifte vatandaşlığı yürürlüğe sokuyor. Bu, başta Türkiye olmak üzere yurt dışından gelecek kalifiye işgücünü ülkesine çekmeyi amaçlıyor. Aynı zamanda da kendi ülkesinde yaşayan göçmen toplumun hukuk çerçevesinde olumsuz bir şey olmadığı halde, çifte vatandaşlığa geçişte hiçbir mahsur görmüyor. Geç kalınmış ama yine de böyle bir adım atılması, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli toplumun katılımlı demokrasiden faydalanması ve siyasette daha etkin bir rol alması açısından önemli.”

‘Sorunlarımızın Türkiye’den veya Türk devlet otoritesi tarafından çözüme kavuşturulması mümkün değil’

Almanya’daki Türk göçmenlerin henüz yalnızca yarısına yakınının Alman pasaportuna sahip olduğunu vurgulayan Erdal Tekin’e göre, Türk toplumunun sorunlarını çözmelerinin yolu, Alman siyasi sisteminin içine girmeleri:

“2 milyon 581 bin diyoruz ama Türk göçmenler, Almanlardan sonraki en büyük unsur. Ve bizim yani Türkiye kökenli toplumun oluşturduğu bu sayının, kabul yoluyla Alman tebaasına geçen rakamı 769 bin. Yani doğrudan Alman vatandaşı. Ebeveynler üzerinden çifte vatandaşlığa geçilen sayı 270 bin. Yani 1 milyonun üzerinde Alman vatandaşlığına veya çifte vatandaşlığa sahip olan bir topluluğa sahibiz. 27 Haziran’dan sonra yeni çıkacak yasayla bu sayının artacağını düşünüyorum. Bunu önemsiyorum. Vatandaşlarımız Almanya’da yaşıyor. Almanya’da var olan sorunları, yine bu vatandaşlarımız Almanya’da siyaset kurumları ile istişare yaparak çözebilir. Burada var olan sorunlarımızın Türkiye’den veya Türk devlet otoritesi tarafından çözüme kavuşturulması mümkün değil. Almanya’nın hukuku da buna uygun değil.”

‘AB’nin lokomotif ülkeleri de birliğin varlığını toplumsal olarak tartışmaya başladı’

Almanya’nın Ukrayna krizinden derinden etkilendiğini, özellikle enerji fiyatlarındaki artış eşliğinde kontrol altına alınsa da enflasyonun hala sorun olduğunu belirten Tekin, diğer yandan AB içerisinde devam eden tartışmalara atıfta bulundu. Tekin’e göre, Scholz bir yandan Almanya’da ekonomik krizle uğraşırken, diğer yandan AB’yi bir arada tutmaya çalışıyor.

“Almanya’nın kendi sorunları var. İki yılı aşkın oldu, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda en yüksek derecede etkilenen ülke Almanya oldu. Çünkü Almanya sonuçta marka değeri olan bir ülke. Sanayisi, enerji alanında yaşanan krizden kötü etkilendi. Beraberinde yüksek enflasyon başladı. Enflasyon her ne kadar biraz aşağı çekilmiş olsa dahi hala yüksek. Enerjideki enflasyon, çekirdek enflasyonun beş katıydı. Bu toplumda yoksulluk da yarattı.

Öte yandan Avrupa Birliği, kendi içinde üye ülkeler tarafından sert bir şekilde tartışılıyor. Macron geçenlerde ‘Avrupa Birliği ölebilir ABD tebasından kurtulmazsak’ dedi. Olaf Scholz da AB’nin küresel gelişmelere karşılık veremediğini, ve etkisiz kaldığını görüyor. Scholz şu anda kendi ülkesindeki sosyo-ekonomik sorunları çözme derdinde. Çünkü kamuoyu bunu tartışıyor. Ve Avrupa Birliği haziranın ilk haftasında seçime gidiyor. AB’nin sadece birlik üyeler çerçevesinde lokomotif ülkeler Almanya, Fransa, İtalya, İspanya gibi ülkeler, Avrupa Birliği’nin geleceğini toplumsal olarak tartışmaya başladı. ‘Gerek var mı?’ sorusu sorulmaya başlandı. AB otoriteler üstü bir kurum ancak küresel gelişmelere karşı yetersiz kaldığı ifade ediliyor. Bu çerçevede AB içindeki en önemli ülkelerden birisi olan Almanya, bir şekilde AB’yi ayakta tutma gayreti içinde. Fransa Cumhurbaşkanı gibi farklı çıkışlar yapıp, altı doldurulmayan çıkışlar yapmıyor Scholz. Tam tersine birliği bir arada tutma gayreti ve çabası içinde.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu